Depremden bir kaç gün sonra Yalovalı depremzedelere geçici barınak sağlamak üzere sahile Tekirdağ ve Avşa isimli 2 tane gemi yanaştı. Biz ailecek Tekirdağ’a nazaran daha küçük olan Avşa’ya yerleştik. Gemi bildiğimiz Eminönü-Kadıköy seferleri yapan vapurlardan birazcık daha büyüktü, koltukları biraz daha konforluydu o kadar. Mazot kokusuyla uyumak, kahvaltı için her sabah sıraya girmek, kişi başı çay istihkakının 2’den fazla olması gerektiğini dile getirmek için çeşitli demokratik platformlar oluşturmaya çalışmak aslında başlarda 15 yaşındaki bir gözlemci için güzel şeylerdi.
Bir dönem sonra ne olduysa yemek kalitesi düşmeye başladı, artık Avrupa’dan yardım için gönderilen konserve kurufasulyeler için sıraya giriyorduk. Konserve deyince bildiğimiz Türk usulü konservelerden bahsetmiyorum, bunlar tatlı ketçap içinde yüzen fasulye konserveleriydi. Sağolsunlar Avrupalılar yardım diye göndermişlerdi ama biz bu şeyleri kusmadan yiyebilmek için baya baya bir çaba sarfetmek zorunda kalmıştık (adamların nasıl bir damak tadı varsa artık) gerçi buna benzer bir zihniyet depremzedelere yardım adıyla jartiyer tarzı seksi iç çamaşırları da göndermişti “adamlar deprem gördüler yazıktır hayatın zevklerinden kopmasınlar bari” gibi bir düşünceleri vardı sanırım.

Bir gün hiç unutmam orta büyüklükte bir balıkçı gemisi sabahın erken saatlerinde bizim gemiye yakın bir yere yanaştı, işleri rast gitmiş olacak ki geminin arka tarafı alabildiğine hamsi doluydu ve sanırım mahsülü boşaltmak için birilerinin gelmesini bekliyorlardı. Derken yaşlıca bir amca geminin yanaştığı ve dışarıdan herhangi birinin giremeyeceği özel alana parmaklıkların arasından bir poşet uzatıp biraz balık istedi, tayfa tek bir kelam bile etmeden poşeti alıp alabildiğince doldurup amcaya geri uzattı. Haliyle bunu gören vatandaşların “beleş balık” mantığıyla parmaklıkların arkasında sıra oluşturmaları sadece 15 saniye sürdü. Beleş mezar bulsa atlayacak olan ve her daim “hakkını savunan” güzel yurdumun güzel insanları “biz de istiyoz arkadaşım” gibi terbiyesizce kelamlarla tayfayı azarlamaya başladı, ki bulunduğum geminin balkonundan izlediğim kadarıyla tayfa tek bir kişiye bile “yeter kardeşim istemeyin daha fazla” gibi bir kelam edilmedi, hiç kimseyi geri çevirmedikleri gibi parmaklıkların arkasından uzatmak zor oluyor diye bütün kapıları açıp milleti geminin önüne kadar aldılar, tek suçları ise 3 -5 kişilik tayfanın balığı yeterince hızlı poşetleyip hızlı dağıtamıyor oluşuydu.
Depremden sonra tüm dünyadan akan yardımların dağıtılması ve çalanın çırpanın vatandaşı ezdiği konusunda binlerce şey yazıldı çizildi, fakat ben sadece bu balıkçı hadisesini bile baz alarak düşünüyorum da aslında yaşananların çoğu hakedilmiş şeyler. Bir söz vardır: “siz nasılsanız o şekilde yönetilirsiniz” diye. O balıkçılar o gün nerdeyse bütün mahsüllerini hiç bir zorlama altında kalmadan “sevaptır” diye halka dağıttılar ve haftalardır ketçaplı konserve yiyen milletin midesine bayram ettirdiler fakat sorun bakalım acaba bir tek kişi bile çıkıp bu adamlara “Allah razı olsun sizden” demiş midir? Emin olun ordaki herkesin aklından “tabikide verecek, mecbur…” gibi düşünceler geçiyordu, kendilerini her koşulda haklı görüyor ve depremzedelik hallerini ajitasyon yapmak için kullanıyorlardı. İşte Kızılay gibi kurumların başlarına da iki gün sonra böyle düşünen insanların çocukları geleceği için onların da herhangi bir afet sonrasında gelecek olan yardımların en güzellerini kendi gibi olanlarla aralarında bölüşmesi, her koşulda kaymağı yemeye çalışması kaçınılmaz olacaktır.
Nihayetinde sayıp sövdüğümüz ve her koşulda “namussuz bunlar, halkı düşünmüyorlar” dediğimiz (çok yüksek yerlerde olmayan) kimselerin hiç biri uzaydan inmiyor, hepsi senin benim gibi Türk vatandaşı ve hepsi o gün orda “beleş balık” sırasına girip tayfayı azarlayan Selim Bey’in, Şükran Hanım’ın çocukları.
2 yorum
boşfeer caner iyilik yap denize at balık bilmezse bilir halık . işte bizim insanımız ,duygu sömürüsüyle insanlığı kullanma . bu arada sen o büyük felaketi yaşaynlardansın doğru ya geç ama çook geçmiş olsun. tabi biz de çok kötü sarsıldık ama yıkım boyutunda olmadı tabii yine de büyük korku atlattık. allah dah kötüsünü yaşatmasın . : (
Amin hocam amin, deprem psikolojisini üstümden atabilmek için kaç yıl uğraştım ya. Bazen hala yataktan fırlarım, bir daha görmeyiz İnşallah.