İlkokul birinci sınıfı Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde okudum. Şimdilerde internet ile ortak yürüttükleri topluma saçma sapan mesajlar verip genç zihinleri kasten yanlış yönlendirme vazifesi o zamanlar tek başına televizyonun sorumluluğundaydı. Bu zihin düşmanı makinadan takip ettiğim kadarıyla esas hayat memleketin batı kesimlerinde yaşanıyordu. Biz çamurlu yollarda patlak topların peşinde koştururken oralarda herkes Tat Ketçap eşliğinde sosisli sandviçler yiyor, babalar her akşam çocuklarına Ülker götürüyordu. Kaliteli ev eşyalarına sahip olunan, ailece hazır çorbaların tüketildiği, çocukların okullarına yukarıdaki resimdeki gibi pırıl pırıl kıyafetlerle gittiği bu dünya ile bizim aramızda uçurumlar vardı ve sanki bunun bir nişanesi olarak biz “yoksunlar” önlük giymeye mecbur bırakılıyorduk.
İkinci sınıfa geçtiğimde babamın tayini İstanbul’a çıkmıştı. Her zaman özendiğim ve bir parçası olmak istediğim o parlak hayatın merkezine gideceğimiz için çok sevinmiştim. Neticede İstanbul’a gidip gelmiş arkadaşlara bile ayrı bir gözle bakardık. Fakat İstanbul’da başladığım okuldaki ilk günümde büyük bir şaşkınlık yaşadım. Okul bahçesinde ellerinde Tat Ketçaplı sosisli sandviçlerle yepyeni topların peşinde koşturan güzel giyimli çocuklar görmeyi beklerken, Adilcevaz’dakilerden hiçbir farkı olmayan, aynı önlükleri giymiş öğrencilerle karşılaştım. Sonrasında hissettiğim şey hayal kırıklığı değil büyük bir rahatlamaydı. Çünkü o ana kadar hep hayatları reklamlara konu olmayı hak eden bu çocuklarla nasıl uyum sağlayacağımı, aramızdaki uçurumları nasıl kamufle edeceğimi düşünüp durmuştum. Neticede kendi halinde bir öğretmen çocuğuydum ve onlar gibi okula gitmek için her gün farklı birini giyebileceğim pırıl pırıl kıyafetlerim yoktu.
Biraz daha büyüyüp aklımın bazı şeylere erdiğini düşünmeye başladığım zamanlarda, önlüğün ve üniformanın tek tip insan yetiştiren küflü eğitim sisteminin simgeleri olduğunu savunur oldum. Faşist sistem insanları çocuk yaşta belirli kalıplara oturtuyor, tıpkı zihinlerinin içi gibi dış görünüşlerini de bu kalıplar içerisinde tutuyordu. Oysa bugün düşünüyorum da gelir farkı yüzünden yaşayabileceğim olası bir çocukluk travması ile aramda sadece o (sonradan maviye dönen) siyah önlük duruyormuş. Yoksul olduğunu plastik ayakkabılarından ve evden getirdiği peynir ekmek içerikli beslenme çantasından anlayabildiğimiz Sıdık ile, her tenefüs farklı bir cips yiyen, reklamlardaki ürünleri ilk onun elinde gördüğümüz ve çıkışta otomobille alınan Kasım’ın okul sınırları içerisinde aynı standartları paylaşmasını sağlayan aynı önlük.
Evet belki televizyonda gösterildiği kadar değildi ama yine de öğrencilerin yaşam standartları arasında belirgin farklar vardı ve o zamanlar bu farklar genellikle tenefüslerde kantinden alışveriş yapıldığında veya okula yeni bir kalem kutusuyla gelindiğinde göze çarpardı. Fakat biliyorum ki bugün malesef durum çok çok daha vahim. Çocuklar aynı üniformaları giyiyor olmalarına rağmen gittikçe görgüsüzleşen ve yozlaşan eğitimsiz ebeveynlerinin de katkılarıyla; iPhone’larıyla, cep telefonları, MP3 oynatıcıları, laptopları ve iPad’leriyle sınıf farklılıklarını diğer çocukların ve hatta öğretmenlerinin gözüne gözüne sokmayı başarıyorlar. Bugünkü çocuklar 1989’daki gibi tek bir TV kanalının yayınladığı reklamların değil, 2012 şartlarında sayısız medya kanalında yayınlanan hiç var olmayan zengin hayatların yaşandığı saçma sapan reklamların, dizilerin, programların etkisinde kalarak, maddi imkanlarının ne seviyede olduğu umursanmaksızın profesyonel tüketiciler olmaya itilerek büyüyorlar. Haliyle onların görüp de sahip olamadıkları yüzünden duydukları veya duyabilecekleri yoksunluk hissi inanıyorum ki 1989’da yaşayan bir çocuğunkinden kat be kat fazla.
Bana sorarsanız okullara renk gelmeli, tek tip önlük kaldırılmalı ve çocuklar daha özgür hissetmeli fakat Yemekteyiz gibi görgüsüzlüğü yücelten programları yıllarca liste başında tutmuş bir toplumun, bunu fakir çocukların daha fakir hissetmelerini sağlamadan yapmasının bir yolu var mıdır bilemiyorum.
20 yorum
Mükemmel bir yazı olmuş teşekkürler..
Gerçekten üslubuna hayranım. Güzel örnekler veriyorsun konuyu iyi bağlıyorsun. Bir çok konuda seninle aynı fikirde olmayanların bile acaba diye düşünmelerine neden olduğundan eminim.
Gerçekten konu çok güzel özetlenmiş.
Yok efendim zengin fakir ayrımı bariz belli olacak gibi sığ ve yüzeysel düşünenler bu yazıyı baştan 1-3-5… kez okumalı.
Ayrıca buna karşı çıkanların olaya ” önlük giysinler ki fakirlikleri belli olması “ yaklaşımı 10 numara 5 yıldız bir yöntem.
akıllı olduğunu biliyordum, konuyu güzel bağlamışsın.
Keşke bu yazdıklarını mal yöneticiler de okusa ve anlasa.Ama olmayacak ve sınıf ayrımı denen şey ilkokulda başlamaya hazır artık.
Özgürlüğü ilkokul önlüğüne indirgeyerek özgürlükler yolunda müthiş bir adım atıyoruz. Bu tip tribüne oynayan yasalarla uğraşmak yerine, mevcut müfredatı, daha çok okuyan, sosyal yönü gelişmiş olan bireyler yetiştirmek hedefi olan bir müfredatla değiştirmek için mesai harcasalar ya.
Bence iktidarın bu yasayı getirmesindeki temel sebep “faşist düzenin” (kimilerinin iddiasına göre “kominist düzenin” her kez kendi bakış açısıyla karşıda gördüğünü veya görmek istediğini işaret ediyor ya) kalıntılarını ortadan kaldırmaktan ziyade başörtüsüne ilk ve orta dereceli okullarda da serbestlik getirmeyi istemesidir. Madem öyle gelsin bu işi delikanlı gibi başörtüsü serbest olsun şeklinde yasalaştırsın. Sonuna kadar arkasındayım. Çünkü kızını ilk okuldan sonra sırf bu sebepten ötürü okutmayan bir sürü insan biliyorum.
Yok faşist düzen, yok kominist ülkelerde bile kalmamış falanmış. Milli eğitim bakanı demiş ki bir ailede biri öğlenci biri sabahçı iki çocuktan biri önlük için diğerini bekliyor. (kaynak:Metehan Demir) Peki iki çocuğuna ayrı ayrı önlük alamayan aile her birine ayrı ayrı kıyafeti nasıl alacak? Getirilen serbestlik bu insanların sorununu nasıl çözecek.
Mevcut düzen insanları tek tipleştiren, koministleştiren veya faşistleştiren (her ikisini aynı anda nasıl yapıyorsa artık) bir düzen olsaydı bu eğitim sisteminin içinden yetişmiş olan bizler, (karşı çıkanlar,onlar, bunlar, herkez) tek tip olmamız gerekmez miydi?
Ben hali vakti yerinde olan bir ailenin çocuğuyum. İlkokul öğretmenim beslenmemize, kalemimize, kalem kutumuza her şeyimize karışırdı. Bunları alabilenler olduğu gibi alamayanlar da olduğunu izah eder evinde kullan okula getirme derdi. Ailem de bu konuda çok hassas davranırdı. Genel olarak benim okuduğum zamanlarda bütün aileler bu şekilde hassas davranırdı. Bunu ne öğretmenim ne ailem ne de bir başkaları insanları “tek tipleştirmek” adına değil, çocuklara sosyal bir bilinci, görgüyü yerleştirmek adına yaparlardı.
Günümüz şartlarında ilkokul öğretmenleri nasıldır bilemiyorum ama bildiğim birşey varsa birçok ailede o görgünün kalmadığıdır. Kendi egosunu çocuğuna aldığı bir nesneyi, başkalarının gözüne sokarak tatmin olan milyonlar var artık. Artık dizilerde, parasının kaynağı belli olmayan ama sürekli harcayan, tüketmekten başka bir vasfı olmayan, tükettiği kadar “adam olan” gençlik idolleri var.
artık allah öğretmenlere daha da çok sabır versin…
hayır kabul edilemez, bunun düşüncesi bile aykırı ve yine saçmalıyorsun CANNERRRRR
arkadaşlar özenti mi var? renk gelmesi için mi yoksa yine dini kullanarak ağırlık bastırmaya yol bir oyun mudur bu ?
bugün danimarka bile serbest eğitim kıyafetinde 1 yıl içinde tek düzene geçmiştir aynı şekilde iskoçya da öyle aynı şekilde birçok iskandinav ülkeleride?
Size özenti dedim çünkü yurtdışında hep böyle olur dersiniz ?
Ama öyle değil yurtdışında devlet okulunda start verdiğin andan itibaren aile planlama sisteminde çocuk eğitim, kılık kıyafet, sağlık her detaylarına kadar devlet tarafından karşılanıyor ve koordine ediliyor.
Çocukların eğitim süreçlerine psikoljik eğitim süreide tabii tutuluyor. yıllık 3 step 4 ayda bir olmak kaydı ile.
yani çocuklar eğitim alırken farklı bakış sınıf ayrımcılığı niteliğini ortadan kaldıran sistem var
kıyafet devlet, eğitim, devlet
her öğrenci eşit olarak aynı şekilde görülmektedir.
sizce renk gelmesi için bu çocukların psikolojik olarak ezik hissetmesini sağlamak nasıl bir duygu
veya
toplum olarak asgari ücretle her akşam eve gelen babanın çocuğun suratındaki o ifadeyi nasıl anlatabilirsiniz ?
lütfen artık gerçekçi olalım bu tür siyasi oyunları zihinsel olarak bir taraf düşünmeyelim
Devlet kaynakları ve koordineli şekilde hazırladığında bu sistem çok iyi olacak durumdadır
ama çok çok çok çok erkendir.
@deniz Sana göre senin gibi düşünmeyen herkes saçmalıyor. Bu agresif tutumunu nereye bağlayayım bilmiyorum.
Mevcut iktidarın “Eğitim” konusunda bir bilgisi olsaydı veya Eğitim konusunda adam akıllı projeleri olsaydı yada Eğitim konusunda kafası karışık olmasaydı 10 yıl içinde 4 tane Milli Eğitim Bakanı değiştirmezdi… Elbise kıyafet bana göre fasa fiso,ayrıca bu işin çeşitli teferruatlarıda var bana göre.
@caner yazdıklarım birşey ifade etmemiş sanırım
istersen okuda biraz anlam çıkart kabul etmesini öğren
yeni nesil çok şanslı. biz zamanında ilk dersimiz beden olduğu için “okula nasıl eşofmanla geliriz” diye ince hesaplar yapar, müdür yardımcısına görünmeden arka bahçeden girip spor salonuna sızmaya çalışırdık. çünkü istiklal marşı törenine eşofmanla gelmek yasaktı, üniforma giyilecekti :D bir de kara tahta vardı, az mı tebeşir tozu yuttuk be :) şimdiki sınıflarda 80 inç dev bilmem kaç çekirdekli dokunmatik akıllı tahtalar, her öğrencinin elinde samsung galaxy tab tabletler, şimdi de kıyafet ve saç özgürlüğü falan. 4+4+4 eğitim sistemine değinmiyorum bile. bizi resmen deneme tahtası olarak kullanmışlar.
saç serbestliği bile var yahu :D gülsem mi ağlasam mı bilemedim, bizim zamanımızda müdür yardımcıları saçımız elle tutulur kıvama geldiyse ve daha kestirmediysek makasla girişirlerdi :D
Şenol Şengül’ün de kastettiği gibi iktidar eğitim konusunda ne derece olumlu şeyler yaptı gerçekten tartışılır. Ama yazının son paragrafına da katılmadan edemeyeceğim.
suni gündem oluşturmada hükümetimiz bir numara. bu sene içinde NATO’nun 2 tane emrini gıkımızı çıkarmadan hep suni gündem oluşturarak millete giydirdik. Malatya Kürecik’e Kalkan ve Suriye sınırına Patriot’lar Kürecik meselesinde de bir suni gündem vardı şu an hatırlayamadım. Patriot’ta da Muhteşem Yüzyıl ve Kıyafet Serbestliği konularıyla Patriot’ları 10 numara örtbas ettiler. Büyük İsrail yakındır dostlar… Biz hala dizileri, elbiseleri, idamı konuşalım toprak ayağımızın altından kayıyor…
Bu karara karşıyım. Bugün ne giysem yarışmasına değil okula gidecek çocuklar.Durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarında baskı oluşacak, çünkü hergün değişik kıyafetler giyemeyecekler.
Serbestlikler, herkese eşit seviyede özgürlük ve refah sunduğunda başarıdır. Baktığımızda böyle bir serbestiyetin toplumda öğrenciler arasında psikolojik , veliler bazında hem psikolojik hem maddi sıkıntılar doğuracağı görmezden gelinmesi imkansız bir gerçektir.
Bugün ilköğretim ve liselere baktığınızda tek farklı giyebildikleri şey olan ayakkabılar vasıtasıyla büyük bir yarışta olduklarını görüyorsunuz. Çocuk ayağına giydiği konvers, nayk kadar toplum içinde yer edindiği düşüncesinde.
Bazı gençlerin ayaklarına baktığımda giydiği paramparça konversler, bunu alacak gücüm olmasa da bende bu yarışın içindeyim diye haykırıyor ve şunları da ekliyor, babamın bu ayakkabıyı alması için aylarca dil döktüm, yıllarca giyeceğime söz verdim ve bu şekilde paramparça giymek zorundayım.
Hal böyleyken, veliler ve öğrenciler bu yarışı mevcut durumda kaybediyorken, kıyafet özgürlüğü adı altında insanları esarete sürüklemek son derece yanlış olacaktır.
Ne zaman ki ülke bu sıkıntıların yaşanmayacağı bilinç ve refaha ulaşırsa, o zaman bu serbest kıyafet olayının en büyük destekçisiyim. Ama bu adımdan önce koşulması gereken bir maraton var.
Konuyu çok guzel özetlemişsin Hasan klavyene sağlık.
Neden herkes gibi olayı yemekteyize yada bugüne ne giyseme bağlıyorsunuz?
Tamam amerika gibi değiliz, x şehri gibi de değiliz. Ama yeniliğe açık olmamız gerekiyor bu ülkeyle zor demek ve oturup birşeylerin hiç birşey yapmadan düzelmesini beklemek zor.
Gelicek yasayı tamamiyle biliyormusunuz?
Bizim bu ayrımcılık olucaktır düşüncemizi adamlarda düşünmüş ona göre standarlar belirlenmiş.
En çok ben üzülürüm belki de bazı çocukların kendini kötü hissetmelerine ama zaten bu ekonomik durumdan dolayı bazı ayrılımlar şu anda da mevcut.
Benim eleştirdiğim şey kılık kıyafet serbestliğinin iyi-kötü bir şey olup olmadığı değil. Ülkede var olan zihniyeti, eğitim sistemini değiştirmeden direkt olarak bu hareketin yapılması eleştiriliyor. Amerikada ya da X şehrinde kılık kıyafet serbest, bu durumda bizde de olmalı fikri çok yanlış bir fikir. Henüz onların eğitim seviyesini, ders verme seviyesini yakalayamadan direkt serbestlik ve kılık kıyafetle başlamak akıl kârı mı ? Öncelikle eğitim seviyesini arttıracak şeyler yapılmalı.
Mesela akıllı tahtalar, tabletler gelmeye başladı. Bunun gibi şeyler arttırılmadan, eğitimin önemli hale getirmeden direkt sokak havasına bürüyorlar okulları.
Serbest kıyafetle alakalı olarak @Hasan’a katılıyorum. Benim şahsi kanaatim de kılıkla kıyafetle uğraşana kadar daha lüzumlu işler peşinde koşulmasıdır. Üniformaların fiyatlarından şikayet ediliyorsa okulların renk ve biçim dışında standart belirlemesini yasaklasınlar, illa şuradan alacaksınız diye dayatılmasını yasaklasınlar. Ergen öğrencilerin kırmızı tişört giyerek özgür hissedeceğini ve ülkeyi kalkındıracağını zannetmiyorum. Ben üniformayla okudum, bir zararını görmedim. Üniforma giydiği için psikolojisi bozulan, başarısız olan, ne bileyim, derslere konsantre olamayan bir öğrenci mi var? Bilakis, serbest kıyafet sisteminde bunların olması daha olası.
Üniformanın zararını görmedim, neyin zararını gördüğümü söyleyeyim; bizim analitik geometri hocamız, analitik geometriyi, yeni öğrenen bizler kadar bilmiyordu. Coğrafya hocamız sera etkisini seraların yaptığını zannediyordu, karbon gazlarından bahseden öğrenciye sözlüde sıfır vermişti. Ben 12 sene ilk ve orta öğretimde okudum, hayatım boyunca kullanmayacağım şeyler öğrendim. Varna Savaşı’nın 1444’te olduğunu hatırlıyorum, kimle niye savaştığımızı hatırlamıyorum. Hangi şehirlerde kaplıca olduğunu öğrendim ama ne işe yarayacağını bilmiyorum.
Dersaneler durduk yere değil, ihtiyaçtan doğdu. Dersaneler kapatılıyor, özel ders veren hocalar çıkacak, ona da sadece çok parası olan insanlar ulaşabilecek, dersanelere orta sınıf da iyi kötü para yetiştirebilirken.
Üniversitelerde verdiğimiz eğitim o kadar kötü ki, özel sektörü zaten geçtim, devlet dairesinde bile işe girseniz, devlet kendi kurumunda verdiği eğitime güvenmiyor, yeni baştan seni 4-6 ay eğitime tabi tutuyor. Üniversite diploması bir “üst lise” diplomasına döndü, bir kıymeti yok. Lise diplomasının zaten kıymeti yok. 50 sene önce “lise mezunu” diye verilen iş ilanları, şimdi şöförler, güvenlikler için bile üniversite. Üniversite hocaları hatırla iş buluyor, torpille terfi ediyor. Uluslararası alanda saygı gören, Bilkent hariç, bir tane üniversite yok.
Öğremenlik %90-95’i devlet tekelinde olan bir meslek. Senin kaç tane okulun, kaç tane sınıfın, kaç tane öğrencin olduğu belli. Nüfus bilgilerinin tamamı elinde. Üniversitelerin de çoğu devlet üniversitesi. Kontenjanlar YÖK tarafından belirleniyor. Ama koca devlet, benim hangi alanda kaç öğretmene ihtiyacım olacak gelecek 10 senede diye planlama yapıp kontenjanlarını ayarlayamıyor. Binlerce Türkçe-Matematik öğretmeni işsiz, KPSS’den 20 alan rehberlik öğretmeni ihtiyaçtan mecburen atanıyor, kime nasıl rehberlik edeceği meçhul.
Tıp’ta geçme notu 70. Yani, ilgili konuların %30’unu bilmeyen doktor, kalan %70’ini de sınavlardan sonra unutmuş olması muhtemel olan doktor, mezun. Bizim hastalığımız bildiği yerlerden çıksın diye dua etmek zorundayız. Sınıfta kalma kalktığı için diğer bölümlerde durum daha vahim. Liseler de dahil olmak üzere, sınıf kapasitesi dolduğu için mecburen geçirilen öğrenciler 4 işlem bilmeden lise, ortalama alamadan üniversite mezunu olabilir. Çünkü sınıfta adam oturtacak yer yok, öğrenci de biliyor, çalışmıyor. Üniversitelerde düşük alanı bırakırsam seneye 200 kişinin sınavını nasıl okurum diye yüz üzerinden 10-15 alan öğrenciyi geçiren hocalar var. Yüzde doksanını bilmediği kesin olan derslerde “başarılı” sayılıp diploma alıyorlar. “Eşeği bağlasan 4 senede bitirir” denen bölümlerimiz var.
Meslek liseleri meslek lisesi değil. Meslek lisesi meslek edindirir. Düz lise değildir. Oradan meslek erbabı olarak çıkmalısın. Çıkmıyorsan gitmenin de bir manası yok. Bizde var. Bizde gittiğin meslek lisesi senin tarafını belli ediyor. Onun dışında düz liseden bir farkı yok.
Pek çok üniversitede eğitim dili İngilizce, bizim zamanımızda liselerdede ingilizce’ydi. Çat pat bildiği dille çocuk bilim öğrenecek. Hocayı anlamıyor, ingilizce konuşamadığı için soru da soramıyor. Ama ingilizcesi gelişiyor tabi. Sanırsın çocuğa fiziği mikrobiyolojiyi iktisadı sırf ingilizce öğrensin diye anlatıyorsun.
Ve bütün bunlar bugünkü iktidarın sorunu değil. Ben kendimi bildim bileli böyle bunlar. Ben kendimi bildim bileli, ne iktidarlar gördüm, sağ sol orta gol, hiçbirinde değişen bişey yok. Ve benim şahsi kanaatim, bu iktidarın ya da bundan önceki iktidarların hiçbir suçunun olmadığıdır. Çünkü siyasi parti dediğin “oy”la çalışır. Oy almak içinde halkın talebini karşılamak zorundadır. Bizim memleketimizde fizik dersleri türkçe verilsin diye yürüyüşler nümayişler yapılmaz. Bilgili öğretmenler istiyoruz diye slogan atılmaz. Daha iyi müfredat için kampanya falan yapılmaz. Ne için yapılır, türban için. İsteyenler istiyoruz diye yürüyüş yapar, istemeyenler istemiyoruz diye. Serbest kılık taoplumu ayağa kaldırır. İsteyenler istiyoruz diye bağırır, istemeyenler istemiyoruz diye. Kendi fikrini desteklemeyenler cahil, söyledikleri de saçmalık olur. Yukarıda saydığım şeylerin hiçbirisi o kadar da önemli değildir. Eğitim sistemimiz çok kötü efendim, hep ezberci eğitim yahu, falan diye nutuk çekmeye yarar. Bilfiil bu nutku çekenler bile oy verirken “taraf”ına göre oy verir. Türbana karşıysa filan partiye, değilse öbürkü partiye. Dolayısıyla siyasi partiler bu konularda politika üretmek zorunda değillerdir. Zaman kaybıdır bunlarla ilgilenmek. Asıl mevzu kılık kıyafettir. Parti programlarını da ona göre yaparlar. Sağı da solu da böyledir. Kişiler hakettikleri şekilde yönetilirler sözünün asıl mevzuu da budur. Yoksa belli bir partiye oy verenleri aşağılamak için söylenmiş bir söz değildir kanaatime göre.
Velhasıl kelam, memleketi kafamıza taktığımız şapka, popomuza giydiğimiz pantolon kurtaracaktır. İstikbal şile bezindedir. Şile ne güzel memlekettir.